Necati DOĞANÇ*
Her insan atasözlerindeki nasihate muhtaçtır!
Yöre atasözleri yüzyılların süzgecinden geçmiş deneyimlerden, yöre insanının dünya görüşünden kaynaklanmaktadır. Her toplum kendi değerlerine sahip çıkmalıdır. Bunların tecrübeleri atasözleri ile gelecek nesillere aktarılmaktadır. Bizlerde bunlardan yararlanarak geleceğimizi aydınlatabiliriz.
Atasözleri adı üzerinde, atalarımızdan günümüze kadar ulaşan, belli bir yargı içeren, söyleyeni belli olmayan düz konuşma içinde kullanılan sözlerdir. Atalarımızın tecrübelerini gayet açık ve güzel ifadelerle günümüze taşıyan ata sözlerimizin her biri birer hazine kıymetindedir. Bunlardan bir çoğu il ve bölge sınırlarını aşmış, milli bir değer haline gelmiştir. Türk dilinin ilk yazılı kaynaklarıyla örneklerine rastladığımız atasözleri, kültürümüzün tarihi ve coğrafi yaygınlığına rağmen büyük ölçüde benzerlik göstermektedir.
Kültürümüzün en zengin değerlerinden olan atasözleri yaşanmış veya yaşanmakta olan kültürün göstergesi olarak da bir değer taşımaktadır. Bu bakımdan atasözlerimiz kültür tarihimize ışık tutmaktadır.
Atasözlerini değişik gruplarda toplamamız mümkündür.
1-Sosyal olayları anlatanlar,
2- Doğa olaylarını anlatanlar,
3-Toplumsal olayları anlatanlar,
4-Ahlak dersi ve öğüt verenler,
5-Birtakım gerçekler, felsefeler, bilge düşüncelerle yol gösterenler,
6-Töre ve gelenek bildirenler,
7-Kimi inanışları bildiren atasözleri vardır.
Bazen, özellikle iki yargılı ve iki cümleli atasözleri olduğu gibi, bir atasözünde iki ayrı konuda olabilmektedir. Atasözlerinin örf veya yasa gibi bir yaptırımı yoktur. Ancak bir sezdirme ve telkin yöntemi vardır .
Zaman içinde oluşmuş bazı töre, adet ve geleneklerin de atasözleri yoluyla kuşaktan kuşağa aktarıldığı dikkati çekmektedir.
İnsan-toplum ilişkisi içinde bazı durumlarda atasözlerinin sıkça ele aldığı konular arasındadır. Biçim olarak atasözleriyle ilgili olarak üzerinde durulan noktalardan biri, atasözlerinin “kalıplaşmış” ,”donmuş” kelimeleri ve söz dizimi değiştirilemez özellikte olmalarıdır. Hemen bütün kaynaklar, atasözlerinin bu özelliğini vurgulamışlardır.
Taşköprü’deki atasözü geleneği hem tarihi, hem de coğrafi genişliği içinde Türk atasözü geleneğinin ayrılmaz bir parçasıdır.
Atasözlerimiz, düz konuşmalardan bağımsız bir kavram olarak düşünülemez, yani bir masal, ya da bir türkü gibi tek başına söylenemez. Atasözünün söylenmesi için belli bir sebebin, vesilenin ortaya çıkmış olması gerekir. Kültürümüzün ortak düşüncesini, yaşam şeklini ortaya koyarak bize yol gösterirler.
Anlaşmazlıklarda bir atasözü en büyük yargıçtır. Sevinçlerimizde, üzüntülerimizde yaşamımızın her anında bizlere tecrübelerle yol göstericidirler.
TAŞKÖPRÜ’DE KULLANILAN ATASÖZLERİ
Acele eden ecele gider
Acı patlıcanı kırağı çalmaz
Aç esner tok gerinir
Aç gezer kuyruğu dik tutar
Aç gözünü açarlar gözünü
Aç gözünü toz yabana gitmesin
Aç koyarsan hırsız,çok söylersen arsız olur
Aç köpek hurun yıkar
Aç tavuk kendini buğday ambarında sanır
Adamakla mal tükenmez
Adı çıkmış dokuza inmez sekize
Adın çıkacağına canın çıksın
Ağalık verme ile yiğitlik vurma ile olur
Ağır kazan geç kaynar
Ağır ol da molla desinler
Ağlarsa anam ağlar gerisi yalan ağlar
Ağlayanın malı gülene yaramaz
Ağustosta gölgede yatanı zemheride bükelek tutar
Ağustosun on beşi yaz on beşi kıştır
Ağzı açık ayran delisi gibi bakma
Ahmak misafir ev sahibini ağırlar
Akacak kan damarda durmaz
Akan su ile bakan göze yasak olmaz
Akıl yiğide sermayedir
Al denilen malda hayır vardır
Alış veriş başka dostluk başka
Alışmış kudurmuştan beterdir
Almadan vermek allaha mahsustur
Almak kolay ödemek zordur
Altın yere düşmeyinen pul olmaz
Anaya etme kızında babaya etme oğlunda bulursun
Anız bastı kar bastı
Anlayana sivrisinek saz anlamayana davul zurna az
Armudun iyisini ayılar yer
Arsıza söz kokmuşa tuz kar etmez
Asıl azmaz bal kokmaz
Aş taşınca kepçeye paha olmaz
Aşağı tükürsem sakal yukarı tükürsem bıyık
At elin yük emanet ,bizim ki deh çüş den ibaret
At ölür meydan kalır yiğit ölür namı kalır
At üstünde kazma kazılmaz
Ateş olmayan yerden duman çıkmaz
Atın ahmağı rahvan insanın ahmağı pehlivan olur
Atın iyisi doru, yiğidin iyisi deli olur
Atın iyisi yemini kendi artırır
Atın ölümü arpadan olsun
Attan düşen ölmemiş eşekten düşen ölmüş
Ayağını sıcak tut başını serin kendine bir iş bul düşünme derin
Ayı ile çuvala girilmez
Ayı ininde dalamaz
Ayıpsız yar isteyen yarsız kalır
Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz
Baş kesenle yaş kesen iflah olmaz
Ben senin sübekliğini bilirim
Ben yedim allah artırsın sofrayı kuran kaldırsın
Benim oğlum bina okur döner döner gine okur
Besle kargayı oysun gözünü
Beş parmağın hepsi bir olmaz
Bir garip başın var meyhanede ne işin var
Bir yerim diyenden kork ,bir yemem diyenden
Bitli yorganı kimse üstüne almaz
Borç yiğidin kamçısıdır
Borçlu olup düşünmekten uyuz olup kaşınmak daha iyidir
Boş boğazı ateşe atmışlar ,odunum yaş diye bağırmış
Boyumca buldum huyumca bulamadım
Büyük dağın dumanı büyük olur
Büyük küçüklük eder küçük büyüklük etmez
Canı yanan eşek attan hızlı koşar
Civci’yi güz sonu sayarlar
Çağrılan yere erinme ,çağrılmayan yere görünme
Çatal gazuk (kazık)yere geçmez
Çay kenarından tarla alma sel alır kırk yaşından sonra kız alma el alır
Çıkmayan candan ümit kesilmez
Çocuğa iş buyur ardından kendin git
Çok karıştırmayla bol yağ çıkmaz
Çok laf yalansız,çok mal haramsız olmaz
Çükündürün seyreği sıkından iyidir
Dağına göre duman olur
Darlıkta dirlik olmaz
Davarı güden kurdu görür
Davetsiz gelen mindersiz oturur
Davul bile dengi dengine dövülür
Davulun sesi uzaktan hoş gelir
Deli deliyi imam ölüyü sever
Deveyi yardan uçuran bir tutam ottur
Dinsizin hakkından imansız gelir
Dost başa düşman ayağa bakar
Dost kara günde belli olur
Dünya kırk kulplu kazan ,bir ucundan tut sen de kazan
Ecel geliyorum demez
Ecel gelmiş cihana baş ağrısı bahane
Eceli gelen köpek cami duvarına işer
El atına binen tez iner
El elin eşeğini türkü çığırarak arar
El oğluna dayanma ,akar suya güvenme
El öpmekle dudak aşınmaz
El yarası iyi olur dil yarası iyi olmaz
Elden gelen öğün olmaz oda vaktinde bulunmaz
Eli işte gözü oynaşta
Elin iyisinden bizim kötümüz iyidir
Erken giden yol alır
Eski dost düşman olmaz
Eşeğim maldan ,köpeğim davardan sayılmaz
Eşeğin canı yanınca atı geçer
Eşeğini sağlam kazığa bağla ondan sonrasını allaha havale et
Eşek elin yük emanet bizimkisi deh çüşden ibaret
Et giren eve dert girmez
Evdeki hesap çarşıya uymaz
Evli evine köylü köyüne ,yolcu yoluna
Evüsger esmeyince dal kımıldamaz
Fukaranın şaşkını beyaz giyer kış günü
Görünen köy kılavuz istemez
Gülü seven dikenine katlanır
Güneş çarığı sıkar ,çarık da ayağı
Güreş tutan parsayı toplar
Güreşi sen tutarsın parsayı başkası toplar
Hamama giren terler
Harman yel ile düğün el ile olur
Harmanda izi olmayanın sofrada yüzü olmaz
Hayvan susayınca ıslık istemez
Hekimden sorma çekenden sor
Her ağaçtan kazık olmaz
Her insandan adam olmaz
Her ne yaparsan kendine yaparsın
Herkes kaşık yapar sapını denk getiremez
Herkesin dağına göre dumanı vardır
Hısım akrabayla alış veriş etme
Horoz çok olan yerde sabah geç olur
Huzur bozan huzur bulamaz
Isırganla tahratlanılmaz
İğneyi kendine çuvaldızı başkasına batır
İki cambaz bir ipte oynamaz
İki dilenci bir kapıya yakışır
İşin yoksa şahit ol borcun yoksa kefil ol
İşlenen demir ışıldar
İşleyen demir pas tutmaz
İşten artmaz dişten artar
İt ite buyurur ,it de kuyruğuna
İt iti ısırmaz
İt ürür kervan yürür
İti an sopayı hazırla
İtle dalaşmaktansa ,köprüyü dolaşmak iyidir
İtle yatan bitle kalkar
İyi dost kara günde belli olur
İyiyi dañadım gelmedi başıma ,kötüyü dañadım galmadı(kalmadı) âşama(akşama)
Kadına gök yüzünde düğün var demişler,merdiveni nerde diye sormuş
Kahpe felek kimine kavun yedirir kimine kelek
Karanlıkta göz gırparsan görülmez
Karaya bulaşma kara bulaşır
Kaz gelen yerden tavuk esirgenmez
Kelin merhemi olsa başına çalar
Kenarına bak bezini ,anasına bak kızını al
Keskin sirke küpüne zarar verir
Kesme eşeğin kuyruğunu kimi uzun der,kimi kısa
Kıyakçılığın sonu ayakçılıktır
Kızı kendine bırakırsan ya davulcuya varır ya zurnacıya
Kızını dövmeyen dizini döver
Kimse yoğurdum ekşi demez
Komşunun tavuğu komşuya kaz görünür
Körün taşı kelin başını bulur
Kötü komşu mal sahibi yapar
Kurt dumanlı havayı sever
Kurt kocayınca köpeklerin maskarası olur
Kurttan kuzu doğmaz
Kuru ağaçtan düdük olmaz
Mal canın yongasıdır
Mal sahibi mülk sahibi hani bunun ilk sahibi
Malım var diye güvenme yoksulluk görmeyince ,dostum var diye güvenme başına dert gelmeyince
Mantar ocağından mantar eksik olmaz
Merhametten maraz doğar
Minareyi çalan kılıfını hazırlar
Misafir misafiri ev sahibi hiç birini sevmez
Misafir umduğunu değil bulduğunu yer
Ne oldum dememeli, ne olacağım demeli
Nikahta keramet vardır
Oğlan babadan görür sofra düzmeyi, kız anadan öğrenir sokak gezmeyi
Oğlan dayıya kız halaya çeker
Olmayacaksa işin, çorba yerken kırılır dişin
On paralık fener bu kadar yanar
Öğüt veren çok olur,ekmek veren yok olur
Öküz altında buzağı aranmaz
Ölecek karga kırılacak dala konar
Ölecek köpek cami duvarına işer
Ölü evinde ağlanır düğün evinde oynanır.
Öz ağlamayınca göz ağlamaz
Para ile akıl kimdedir bilinmez
Parasız dellal bağırmaz
Pire itte bit yiğitte bulunur
Saç sefadan ,tırnak cefadan uzar
Sakınılan göze çöp batar
Sakla samanı gelir zamanı
Say beni sayarım seni
Sekiz günde bir pazar onu da ya kar, ya yağmur bozar
Sel gider kumu kalır insan gider huyu(adı) kalır
Sev beni severim seni
Sinek küçük ama mide bulandırır
Soğanı sarımsağı hesap edersen paça yiyemezsin
Sona kalan dona kalır
Söz bilirsen söyle ibret alsınlar,bilmezsen sükut et adam sansınlar
Su akarken kabını doldurmaya bak
Su bulanmayınca durulmaz
Su içene yılan bile dokumaz
Su küçüğün söz büyüğün
Şehirli birden buçuktan ,köylü danadan biçikten
Taşıma su ile değirmen dönmez
Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır
Tay yetişmeyince ata paha biçilmez
Tencere yuvarlanmış kapağını bulmuş
Tencere yüzün kara seninki benimkinden kara
Tok acıkmam ,aç doymam sanırmış
Tosya’ya pirince giderken evdeki bulgurdan olma
Tuzsuz helve gibi sallanma
Ustanın merdiveni olmaz
Üveye etme özde ,geline etme kızında bulursun
Vakitsiz öten horozun başı kesilir
Yarası olan gocunur
Yarım elma gönül alma
Yarım hoca dinden ,yarım hekim candan eder
Yatan aslandan gezen tilki iyidir
Ye tatlıyı içme suyu yanarsa yansın ,ye yağlıyı iç suyu donarsa donsun
Yere bakan yürek yakan
Yılan yılan iken toprağı gıdayınan yemiş
Yiğidi öldür hakkını yeme
Yüz verdik astar ister
Zenginin arabası dağdan aşar fakirinki düz yolda şaşar
Zorla davara giden köpek kurt getirir
Zurnayı biz çalarız parayı başkası toplar
*Taşköprü Halk Eğitimi Merkezi Müdürü
DOKTOR BEY
Verdiğin perhize budur gayratım
Bundan başka uyamayan doktur bey!
Üç sepet yımırta zabah gavaltım
Teker teker sayamayon doktor bey
İki leğen pilav,bi yayuk ayran
İster yağlu olsun isterse yavan
Yanına kesiyon beş kilo soğan
Yiyon yiyon doyamayon doktor bey
Üç tencere bamya yirin bişince
Yirmi tas su içerin biraz koşunca
Her yanım sökülü garnım şişince
Sağlam göynek giyemiyon doktor bey
Şimdiye acımdan çoktan ölüdüm
Sağ olsun gomşular ediyo yardım
Bi guzudan fazla yimen söz verdim
Ayıp olu cayamayon doktor bey
Bazı az geliyo beş kasa hurma
Yedi lahanadan yapıyoz sarma
Onuda mı yedin diye hiç sorma
Utanıyon diyemiyon doktor bey
Günde iki çuval unum gidiyo
Avradım her sabah ekmek ediyo
Bi gazan fasilleyi gönül yi diyo
Artumaya gıyamıyon doktor bey
Senede kırk dönüm bostan ekerin
Benden başka kimse yimesin derin
Gavunu garpuzu gabuklu yerin
Acelemden sayamayon doktor bey
Bilmem Gara Memet nereye gider
Buyumuş gısmetim buyumuş gader
Bir günde yediğim işte bu gader
Daha fazla yiyemeyon doktor bey
ANONİM
FIKRALAR
GAMSIZ ARİF
Yıl 1927. Taşköprü için hatırlanması bile istenmeyen büyük yangın yılı. İşte yangının acı hatıraları yanında yıllar sonra anlatılabilecek bir hatıra.
Gamsız Ali Taşköprü’de gerçekten de vurdum duymazlığı ile herkesin tanıdığı bir kişi. Büyük yangın gecesi bütün Taşköprü ayağa kalkmış, herkes sağa sola koşuşturuyor. Gamsızın karısı bağıra bağıra gamsızı uyandırmış.
-Kalk herif Taşköprü yanıyo. Gak, gak .
-Noolmuş Taşköprü’ye.
-Yanıyo herif yanıyo galkda bak.
Zar zor yataktan kalkan gamsız pencereye kadar yürür dışarıya bakar ve;
-Ooo daha yangın ötede, bizim buraya gelene gada daha çok va, ben yatıyon deyip tekrar yatağa yatar.
Kaynak: Kastamonu Folklorü 2
BİLMEM NESİNE
Taşköprü Hoca köyü Kıran mahallesinde yaşamış halk bilgesi, ermiş olarak tanınan Gaga lakaplı şahıs, evine gelen konuğa, su istediğinde;
“Oda yaptırdım yere
Misafirler gelsin göğsünü gere gere
Ekmek istersen Allah vere
Su isterlerse daha dere” der.
Bu Gaga’nın köyüne bir gün bir konuk gelir. Konukseverlikten öyle hoşnut kalır ki, köyden ayrılırken odada ki gömme dolabın kapağına şu yazıyı yazar;
“Bu haneye gelen
Ekmek yesin aş yesin
Eğer namaz kılmazsa
Toprak yesin taş yesin”
Aradan zaman geçer. Konu komşu bu evde toplanır, sigara sarar, kahve içerler… Gaga da gelir. Otururken bu dörtlüğü görür. Kimin yazdığını öğrenir.
“Getirin bir kalemde bana der”. Sabit kalem getirilir. Eline alır;
Tuu“ der ve yazar altına.
“Hiç vuku bulmadı
Yatsıyı kılmadan yattığım
Seni namaz üzerine memur mu yaptılar
Behey………… bilmem nesine yaptığım”
Kaynak:Kastamonu Folklorü 2
ABBAS AĞA
“Atta garın
Yiğitte burun
İlle de avrasattuğum
Bu benim burun“.
Diyerek burnunun büyüklüğünü bile espri yoluyla anlatan Karadedeoğlu Köyünün özellikle kahve tiryakiliği herkes tarafından bilinen ağasıdır Abbas Ağa. Öylesine tiryakidir ki cezvesi ve fincanı heybesinden eksik olmaz. Bir gün Boyabat’da bir bey evine konuk olur. Ev sahibi de Abbas Ağa’nın tiryakiliğini duymuştur. Abbas Ağa’yı bir sınava tabi tutmak ister .Habersizce öğütülmekte olan kahvenin içine bir tek arpa tanesi atar. Kahve hazırlanır, ikram edilir. Abbas Ağa ilk yudumunu alır almaz ev sahibine döner;
Ev sahibi sorar;
-N’oldu Abbas Ağa beğenmedin mi?
Abbas Ağa cevap verir;
-Ulan Boyvatlu! Biraz daha arpa guyaydın beygir gibi kişnedeceğidin bizi, der.
Kaynak Kişi: H.Reşit ŞİMŞEK
*Hazırlayan: Taşköprü H.E.M. Müdürü Ocak 2002