Halk Türküleri

IRMAK KENARINDAN GELÜR GEÇERSÜN
Derleyen: Süleyman ŞENEL 1983

Irmak kenarından gelir geçersin
Sağuru sağuru tütün içersin,
Ne beni alırsın ne vazgeçersin,
Yandım aman yandım, yandan bakana,
Canım kurban olsun cıgaramı yakana.

Irmak kenarından geldim de geçtim,
Boyumu boyuna ölçtüm de geçtim,
Güzel seni güzel diye seçtim de geçtim,
Yandım aman yandım, kınalı dağlar,
İki eli koynunda bir gelin ağlar.

Irmak kenarında testin mi vardı?
Beni öldürmeye kastın mı vardı?
Yar benden habersiz dostun mu vardı?
Yandım Allah yandım yandırma beni,
Yalan söyleyip te kandırma beni.

ORMANCI
Taşköprü’nün Akçakese köyünde yaşanmış olayı anlatan bir türküdür. Anlatılan hikayesi:
Köye tayin olan ormancı evli barklı bir adamdır.Birlikte yaşamaya başladığı köylülerle ters düştüğü anlar olsa da yinede iyi komşulukları da vardır.Bütün orman köylerinde olduğu gibi Akçakese insanı da yakacağını ormandan temin etmektedir.Buna benzer sebeplerle köylü ile ormancı arasında ufak tefek sürtüşmeler de yaşanmaktadır.
Zamanla köyü ve köylüyü iyice tanıyan ormancı köyün genç kızlarından birini kandırır ve onunla bir gönül ilişkisine girer.Gizli gizli de olsa buluşmaya başlarlar.Kısa zamanda köylüler bu ilişkinin farkına varırlar.Bu durum köylünün hoşuna gitmez ve ormancıyı ikaz ederler.Ormancı kimseyi dinlemez ve genç kızla görüşmeye devam eder.
Kızın akrabaları da olayı duyunca evli bir adamın kızlarıyla ilişkiye girmesini hazmedemezler ve ormancıyı öldürmek amacıyla vururlar.Fakat ormancı yaralı olarak kurtulur.Ailesini de yanına alarak köyden kaçar.
Bu olay türküye konu olmuş ve düğünlerde, eğlencelerde söylenir hale gelmiştir.

Sabah güneşi doğmuş
Çay başının başına
Bir heybe saman takın
Ormancının atına
Aman ormancı, canım ormancı.
Köyümüze bıraktın yoktan bir acı.

At bağladım belmeye
Yine mi geldin görmeye
Ne yüzün var ormancı
Bizim köye gelmeye.
Nakarat.

İki tabak makarna
Şu karşıdan bakarla
Demedim mi ormancı
Sana türkü yakarla.
Nakarat.

Türkünün aynı isimle oynanan bir de oyunu vardır ve türkü bu oyundan derlenmiştir.

DANACI
Taşköprü civarında namlanmış bir pehlivanın hikayesidir.Tuttuğunu deviren bir güreşçidir Danacı.Adının Danacı olmasının nedeni bilinmemektedir.Danacı aynı zamanda iyi bir cabacıdır.Kendi yaptığı cabaları atına yükler ve satmak amacıyla yola koyulur.Taşköprü’ yü geçince bir davul-zurna sesi duyar ve o yöne doğru gider.Gittiği yerde bir düğün vardır ve düğünde güreşler de yapılmaktadır.Heyecanla güreşlerin yapıldığı yere gider ve kendisi de güreşlere katılır.
Deste boydan başlayarak bütün boylarda rakiplerini yener ve başa güreşmeye kadar yükselir.Fakat başa güreşeceği rakibi iri yarı , çok güçlü bir adamdır.O ana kadar üstündeki pantolonu ile güreşen Danacı başa güreşeceği zaman pantolonu çıkartır ve altındaki kıspeti görenler onun gerçek bir güreşçi olduğunu anlarlar.Danacı kendisini tanıtır ve güreşe başlanır.Alta düşen Danacı bir oyunla üste çıkar ve rakibinin kolunu tutunca geriye doğru büker ve kolu kırılan adam can acısıyla bağırır.Köylülerinin yenildiğini ve kolunun kırıldığını görenler Danacıya saldırırlar.Kalabalıkla başa çıkamayacağını anlayan Danacı atının eğerinden çektiği kamasıyla önüne gelene vurur.Dört beş kişiyi yaraladıktan sonra atına binerek kaçar.Daha sonra yakalanan Danacı iki kişiyi öldürmek ve üç kişiyi yaralamak suçundan idam cezasına çarptırılır.Danacı bu türküyü hapishanede söylemiştir.

Lakabım Danacı ismim pehlivan
Bana acısın gavur Müslüman

Efendim efendim şunda nem kaldı
Urganım yağlandı üç günüm kaldı.

Elimde kelpçe yüzüm peçeli
Zaptiyeler durmuş iki geçeli

Hapishanede yakarlar kara kömürü
Mevlam size versin uzun ömürü.